KELEBEK VE UĞUR BÖCEĞİ

                                                     








                                     KELEBEK VE UĞUR BÖCEĞİ



Uzun bir yolculuktu onun dünyaya gelişi. Bir tırtıldan kelebeğe dönüşmek için gereken tüm evreleri sabırla aşmış, kendisini sarmaladığı pupanın içinde son evreyi tamamlamak için bekliyordu.
Çok heyecanlıydı. Dışarıda onu bekleyen hayatı merak ediyor, bir an önce kanatlanıp uçabilmek için can atıyordu. Pupanın içindeki son zamanlarını dışarı çıkınca neler yapacağını hayal ederek geçirdi hep. Ve zaman geldiğinde telaşla pupayı yırtarak dışarı çıktı. İlk hissettiği şey baharın keskin kokusuydu. Bu kokuyla başı döndü. Ve “iyi ki henüz uçamıyorum, yoksa çoktan yere düşmüştüm” diyerek güldü.

Nemli kanatlarını kuruyup sertleşerek uçmaya hazır hale gelmeleri için nazikçe açtı. Bir süre daha bekledi. Uçmaya hazır olduğunu hissettiğinde derin bir nefes alıp kendini boşluğa bıraktı. Artık doğanın kucağında tül gibi zarif kanatlarını çırparak yol alıyor, karşılaştığı enfes doğanın keyfini çıkartıyordu.
Kelebek olmak harika bir şeydi. Çiçeklerin davetkâr kokuları ve ona sundukları lezzetli özleriyle oradan oraya uçarken yorulduğu için bir çiçeğe konarak dinlenmeye karar verdi.
Gözüne kestirdiği bir çiçek kümesine doğru uçtu ve içlerinden birine kondu. Çiçekler onu sevgiyle karşıladılar. Ancak kelebek onların canlarının bir şeye sıkıldığını fark etti. Önce pek cesaret edemese de dayanamayıp sordu. Ne de olsa hepsi doğanın bir parçasıydı ve bu da dostluk demekti; dostlar da zor zamanlarda birbirlerine yardımcı olmalıydı. Bir dostunun yaşadığı sıkıntıyı ya da zorluğu görmezden gelmek olur muydu hiç? Üstelik selam vermek, hatır sormak bir başkasını mutlu edebilmenin en kolay yolu değil miydi? Birden çok şaşırdı. Ben bunları nereden biliyorum acaba diye geçirdi içinden. Sonra da “bana yapılsa çok mutlu olurum, galiba oradan biliyorum” dedi kendi kendine.
Zekâsından gurur duyarak kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa başkalarına öyle davranmayı ilke edinmeye karar verdi. Hemen çiçeğe doğru eğilerek sıcacık bir gülümseme ile “Merhaba” dedi ve devam etti, “Canınızı sıkan bir şey mi oldu? Size yardım edebileceğim bir şey var mı?”

Üzgün olan çiçeğin yüzü aydınlanır gibi oldu.”Teşekkür ederiz. Evet, biraz canımız sıkılıyor çünkü bir arkadaşımız zor durumda ve ona yardım etmemize izin vermiyor. Zor durumda olduğundan olsa gerek biraz da huysuz kendisi. Acaba bir de sen konuşsan, belki seni dinler, ne dersin?”
“Elimden geleni yaparım” dedi kelebek.
Çiçek o muhteşem rengine yaraşır bir gülümseme ile teşekkür etti. Bu teşekküre aynı gülümseme ile diğer çiçekler de katıldı. Çiçek “Yapraklarımın arasından aşağıya bak, orada minik bir uğur böceği var. Ne yazık ki kanadı biraz zedelenmiş ve o bir daha uçamayacağını sanıyor.”
Kelebek daha bir şey söyleyemeden derinlerden gelen incecik üzgün bir ses “Sanmıyorum, biliyorum” dedi.

Aynı soruyu daha önce de sorduğunu belli eden bir tavırla “Nereden biliyorsun?” diye sordu çiçek.
“Biliyorum işte, sonuçta bu kanatlar benim ve ben bu kanatlarla bir daha uçamayacağımı bi-li-yo-rum.”
Kelebek, uğur böceğinin hırçın tavrından çekinerek “Hiç denedin mi” diye sordu ve çekinmekte haklı olduğunu gösterecek bir yanıt aldı;
“Dalga mı geçiyorsun? Sonucunu bildiğim şeyi neden deneyeyim? Bir kez daha üzülmek için mi?”
Kelebek tüm zarafetiyle “Beni yanlış anladın” diyecek oldu ama huysuz uğur böceği “Rahat bırakın beni, ben artık hayatımın geri kalanını burada geçireceğim. Bana kimse yardım edemez” dedi.
Konuşmayı dinleyen çiçekler boyunlarını büktüler. Uğur böceğinin uçmak istememesi yaşayabileceği tüm güzelliklerden vazgeçmesi demekti. Kelebek de uğur böceğinin durumuna üzülmüştü. O kabul etmezse ona yardımcı olamazlardı ama onu bu durumda yalnız bırakmak da olmazdı. Her türlü huysuzluğu göze alarak konuşmaya devam etti;
“Denemediğimiz bir şeyin sonucunu bilemeyiz ki. Olumlu ya da olumsuz ancak denedikten sonra bir sonuca ulaşabiliriz”. Uğur böceğinden hiç ses çıkmadı. Bundan cesaret alan kelebek devam etti;
"Ayrıca karşımıza çıkan zorluklarla başa çıkabilmek için çaba harcamalıyız.” Uğur böceği “bir kez denedim ama olmadı. Üstelik korkuyorum” dedi fısıldar gibi. Kelebek cesaret veren bir sesle “olabilir, tekrar denemelisin. Hem bu kez yanında biz varız ve sana inanıyoruz.”
Çiçekler konuşmaları hayretle dinliyorlardı.


Kelebek konuşmaya devam etti. “Uçmak senin özgürlüğün, özgürlüğünden bu kadar kolay vazgeçemezsin.”
“Peki ya çiçekler onlar uçamıyor, onların özgürlüğü nerede?” diye sordu uğur böceği. Bunu duyan çiçeklerden biri atılarak yanıt verdi; “Her canlı özgürlüğü farklı yaşar. Biz yaban çiçeğiyiz, rengimiz, kokumuz ve nerede çiçek açacağımız da bizim özgürlüğümüz” dedi.
Uğur böceği biraz düşündü taşındı; galiba bu ısrarcı dostlar haklıydı. Deneyip çaba harcamadan kendini hiç de yaşamak istemediği bir hayata mahkûm etmemeliydi.

“Tamam o zaman, hadi başlayalım” dedi. Kelebek ve çiçekler sevinçle neler yapacaklarını konuştular. Çiçekler yapraklarını eğdi, kelebek uğur böceğinin o yapraklara tırmanmasına yardım etti. İlk denemeler pek başarılı olmasa da vazgeçmediler. Bir kez daha, bir kez daha denediler ve sonunda başardılar.

Uğur böceği artık uçuyordu. Çok mutluydu. Kelebeğe ve çiçeklere nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu. Kelebek, uğur böceğinin sevinçle ışıldayan gözlerine bakarak göz kırptı; “Hadi bakalım, hazır mısın özgürlüğe kanat çırpmaya?”
Uğur böceği heyecanla cevapladı; “evet”.



Çiçeklere teşekkür etti ve en kısa zaman da yine geleceğine dair söz verdi. Zarafetin simgesi, muhteşem güzellikteki dostu kelebek de çiçeklere veda etti. Birlikte usulca havalandılar ve baharın renk cümbüşü içinde süzülerek gözden kayboldular. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayal Kutusu : KÜÇÜK SU DAMLASI

KIRMIZI UÇURTMA