Hayal Kutusu : ESKİ EV
ESKİ EV
Göğe doğru yükselen, pırıl pırıl boyalı yeni yapılmış apartmanların arasında sıkışıp kalmış, bakımsız eski bir evdi. Dökülmüş boyası, kırık kiremitleri, yağmurdan çürümüş tahta panjurlarına rağmen, küçük bahçesinin içinde sevimli bir görüntüsü vardı. Hoş; bahçe de en az ev kadar bakımsızdı ama yine de evin hemen önündeki birkaç meyve ağacının dalları bahçeyi biraz olsun süslüyordu.
İçi de dışı kadar eski olan küçük ev, etrafındaki
yeni yapılmış apartmanlara baktıkça kendisinden utanıyordu. Artık birilerinin
gelip içinde oturacağından ümidini kestiği için, bir an önce yıkılıp yerine şık
bir apartman yapılması için dua ediyordu. Belki bu şekilde ona tepeden bakan
apartmanların küçümseyici tavrından da kurtulabilirdi.
Geçmişte kalan günlerini düşünürken aslında eski
ve küçük olmaktan çok, terk edilmiş olduğuna üzüldüğünü fark etti. “Bu halimle
kimsenin evi olamam” diye geçirdi içinden. En iyisi yıkılıp yerine bir apartman
yapılmasıydı. Kederle “ne olacaksa olsun bir an önce” dedi. “Kapkaranlık
gecelerde tek bir ışık yanmadan, bacamdan duman tütmeden bomboş durmak
istemiyorum.”
Günler hızla birbirini kovaladı. Eski ve küçük
ev, sıkıştığı dev apartmanların arasında, yağmurların ve soğuğun altında berbat
bir kış geçirdi. Bahçesindeki ağaçlar kışın yapraklarını döktüğünden, hem
kendisi hem de bahçesi bütün bakımsızlıklarıyla ortaya çıkmışlardı. Uzun bir
aradan sonra görünen güneş, yaklaşan baharın müjdecisiydi. Ama eski ev için
değişen bir şey yoktu; her gün bir öncekinin aynısıydı.
Bir Pazar sabahı eski evi şaşırtan bir şey oldu. Yıllardır
kimsenin geçmediği bahçe kapısının önünde bir araba durdu. Arabadan inen iki
adam büyük bir gıcırtıyla kapıyı açarak içeri girdiler. Eski ev, adamlardan
birini tanır gibiydi. Biraz düşününce de onun kim olduğunu buldu. Adam, yıllar
önce bu evde doğup büyümüş çocuklardan biriydi. Taşındıklarında delikanlılık
çağına henüz gelmişti.
“Koca adam olmuş, oysa ben doğduğu günü
hatırlıyorum,” dedi kendi kendine. İçini derin bir hüzün kapladı. Ne güzel
günlerdi; adam ve kardeşleri bahçesinde koşup oynar, eve girdiklerinde
içerisini çocuk sesleriyle doldururlardı.
Peki ama yıllar sonra niye gelmişti? Üstelik
yabancı bir adamla birlikte.
Yıkılıp yerine bir apartman yapılması düşüncesi
ile heyecanlandı. O anda, baharın gelmesi ile çiçek açmış ağaçları fark etti. “İyi
ama buraya apartman yapacak olurlarsa, bu güzelim ağaçları da kesecekler
demektir”. Ağaçların kesileceğini düşünmeden,
günlerce, yıkılıp yerine apartman yapılmasını dilediği için üzüldü. Farkında
olmadan yalnızca kendisini düşünmüştü.
Ne yapacağını bilemeden adamları dinlemeye
koyuldu. Adamlar, bahçeyi gezdikten sonra evin içine girip küf kokusu ve
gıcırtılar eşliğinde tahta merdivenlerden yukarı çıkmışlardı. Odalardan birinde
epey zorlanarak da olsa pencereyi ve panjuru açtıklarında, güneşin sıcacık
ışıkları odaya doldu. Ev sahibi adamın yüzünden eski günleri hatırladığı
belliydi. Yanındaki adama;
“Bu ev benim ve kardeşlerim için çok değerli. Yıllardır
ihmal ettik. Yıkıp apartman yapmak isteyen çok oldu. Ama biz doğduğumuz evin
apartman olmasını istemiyoruz. Oturup konuştuk; iyi bir bakım yaptırıp kiraya
vereceğiz.”
Yabancı adam;
“Tamam,” dedi. “Elimden geleni yaparım. Aslında
güzel bir ev ama çok bakımsız kalmış.”
Ev sahibi;
“Haklısınız, artık size emanet; ne gerekiyorsa
yapın. Boyası badanası yapılsın, mutfak ve banyo onarılsın, eskiyen tahtalar
değiştirilsin, bahçesi düzenlensin. Hatta mümkünse bahçenin uygun bir yerine
küçük bir de süs havuzu yapın.”
Yabancı adam;
“Ben bu konuda deneyimli bir ustayım, lütfen bana
güvenin. Onarım bittiğinde burayı tanıyamayacaksınız,” dedi.
Eski ev duyduklarına inanamıyordu. Yenilenecek ve
kiraya verilecekti. Üstelik ağaçlar da kesilmeyecekti. “Ah,” dedi kendi
kendine, “kanatlarım olsa şimdi sevinçten uçarım”.
Adamlar her tarafı iyice inceledikten sonra evden
ayrıldılar. Birkaç gün sonra, işçiler malzemelerle gelip bu işte deneyimli
olduğunu söyleyen ustalarıyla birlikte çalışmaya başladılar.
Henüz bir hafta olmamıştı ki bahçe kapısına bir
kamyon yanaştı. Kamyondan acele ile fırlayan üç küçük çocuk koşarak bahçeye
daldı. Etrafa hayranlıkla bakıyorlardı. O gün büyük bir koşuşturma ile bu üç
çocuklu aile güzel eve yerleştiler. Birbirlerini seven, mutlu bir aile
oldukları her hallerinden belliydi. Güzel ev çok sevinçliydi.
Babaları, çocuklar için bahçeye bir salıncak
kurdu. Pazar sabahları, içine birkaç süs balığı koydukları havuzun yanı başında
kahvaltı ediyor, kahvaltı sonrası anne baba gazete okurken çocuklar da salıncakta
sallanıyordu.
Güzel ev düşündü; yaşadığı bu günlerin kıymetini
bilecekti. Eski olmanın ve yalnızlığın acısı hala yüreğinde bir yerlerde
duruyordu. Sahip olduğumuz şeylerin değerini onları yitirmeden bilmek
gerekiyordu. Anılarına sahip çıkarak onu tekrar kullanılır duruma getiren eski
ev sahiplerine minnet duydu. Eskiyen bir şeyi hemen fırlatıp atmak
gerekmiyordu. Bu bir ayakkabı, kazak, çanta hatta bir masa, bir sandalye bile
olabilirdi. Pek çok eski şey, biraz bakım ve onarımla yeniden iş görür hale
gelebilirdi. Tıpkı kendisi gibi. İşte yeniden hayata dönmüştü.
İçinde yaşayan bu güzel ailenin yaşamını
paylaşmak, bu küçük çocukların büyüdüğünü görmek çok keyifli olacaktı. Etrafındaki
bir zamanlar onu küçümseyen apartmanlar dışında kimsenin göremeyeceği bir
gülümsemeyle, mutfağında pişen mis kokulu kurabiyelerin dumanını bacasından keyifle savurdu.
💞💞💜💜😙😙😙
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil:))))
Sil