Hayal Kutusu : ŞIMARIK İSPANYOL BALIĞI
ŞIMARIK İSPANYOL BALIĞI
Uçsuz bucaksız bir denizin, koyu mavi derinliklerinde kimselerin
bilmediği bir hayat yaşanıyordu. Rengarenk balıkların oynaştığı, kocaman ağaç haline
gelmiş yosunların nazlı nazlı salındığı, kırmızı mercanların göz kamaştırdığı
bir dünya vardı burada.
Tabi zaman zaman tehlikeler de oluyordu hayatlarında. Büyük balık
sürülerinin saldırılarına uğruyor, avlanmaya gelen balıkçılardan korunmaya
çalışıyorlardı. Böyle tehlikeli anlarda el ele verip aralarından hiçbirinin
zarar görmemesi için uğraşıyorlardı.
İşte, hem güzelliğin hem de dostluğun var olduğu bu deniz altı
dünyasında, sevimli bir İspanyol balığı ailesi yaşıyordu. Mutlu ve sevilen bir
aile idiler. Anne ve babasının üstüne titredikleri küçük kızları Solita, güzelliği
ile herkesi büyülüyordu. Muhteşem renkleri ve vücutlarındaki kıvrımlar, İspanyol
dansçılarının giysilerini andırdığı için, “İspanyol Balığı” denmişti onlara.
Küçük Solita öyle güzel, öyle hoştu ki suyun içinde yol alırken gerçekten bir
dansçıya benzerdi.
Solita büyüdükçe güzelliğinin farkına varmaya başlamıştı. Birilerinin
yanından geçerken kendisini hayranlıkla izleyen gözler çok hoşuna gidiyordu.
Ama zaman ilerledikçe Solita kendinden başka kimseleri beğenmeyen bir balık
olup çıktı. Üstelik meraklı ve dik başlıydı. Artık herkes onun şımarık bir
balık olduğunu düşünüyordu. Şımarıklık yapmaması, fazla meraklı olup kendine
zarar vermemesi için uyarıda bulunan anne ve babasını da hiç dinlemiyordu. Arkadaşlarıyla
çıktığı gezintilerde, hep kendi istedikleri olsun, onun istediği yerlere
gidilsin diye baskı yapıyordu herkese. Arkadaşları bu durumdan hoşnut olmasalar da
kalbini kırmak istemiyor ve onu yalnız bırakmıyorlardı. Onlar hoşgörülü
davrandıkça Solita daha da çekilmez bir hale geldi.
Bir gün yine hep birlikte gezmeye çıkacaklardı. Anne ve babası
Solita’yı gruptan ayrılmaması ve uzaklara gitmemesi konusunda uyardılar. Ama
Solita daha yaşadıkları kayanın deliğinden çıkar çıkmaz onların uyarılarını
unutmuş, kendini gösterme ve yeni şeyler keşfetme isteğiyle dolmuştu. Uzak
denizlerde neler var, kimler yaşıyor, kendinden daha güzel balıklar var mı diye
merak ediyordu. Aslında kendinden daha güzel bir balık olabileceğini hiç
sanmıyordu. Eh, madem en güzel balık kendisiydi, o zaman bu güzelliği bütün
deniz altı dünyası görmeliydi. Bu düşünceler içinde arkadaşlarıyla buluştu. Hep
birlikte gezmeye başladılar. Solita hariç hepsinin keyfi yerindeydi. Ama Solita
sıkılmıştı.
“Üüffff hep anı şey! Ben çok sıkıldım.”
Solita’yı çok seven arkadaşı Palyaço balığı cevap verdi;
“Neden Solita? Bak ne güzel, hep birlikteyiz işte.”
“Evet ama hep aynı yerdeyiz. Ne olur sanki biraz daha uzaklara gitsek?
Yeni yerler görsek… Başka balıklarla tanışsak…”
“Olmaaaz,” dedi Fener balığı, “başka balıklar bizi görmemeli.”
Arkadaşının karşı çıkmasına sinirlenen Solita, bütün küstahlığı ile
söylendi;
“Haklısın tabi; öyle çirkinsin ki seni hiç kimse görmemeli.”
Bütün arkadaşları Solita’nın bu sözleri karşısında donup kaldı. Kalbi
çok kırılan Fener balığı, sessizce aralarından uzaklaştı.
Trompet balığı Solita’ya dönerek, “Bu kez çok ileri gittin” dedi. Tüm
genç balıklar onu onaylayıp Fener balığının arkasından gittiler. Yanında sadece
Palyaço balığı kalmıştı.
Solita;
“Amaaaan, giderlerse gitsinler! Hadi gel biz ikimiz gezelim” dedi.
Palyaço balığı şaşkınlık içinde;
“Sana inanamıyorum,”dedi, “Az önce arkadaşımızı çok kötü kırdın. Özür
dilemeyecek misin?”
Solita umursamaz bir tavırla;
“Niye özür dileyecekmişim? Ben doğruyu söyledim. Çirkin değil mi yani?”
Palyaço balığı üzgün halde cevapladı;
“Gerçekten bu defa çok ileri gittin. Bu koşullarda seninle arkadaş
olmam çok zor Solita. Ben de gidiyorum.”
Solita iyice sinirlendi. Arkadaşlarının onu yalnız bırakmasını
gururuna yedirememişti. Yanından uzaklaşan Palyaço balığının ardından seslendi;
“Sen de hiç güzel değilsin! Üstelik çok komik görünüyorsun!”Palyaço balığı arkadaşının bu sözlerini duymuş ama cevap vermemişti.
Solita artık
tek başınaydı. “Oooohhh,” dedi, “Ben de istediğimi yapabilirim şimdi.” Artık
aklında ne anne babası, ne de kalplerini kırdığı arkadaşları vardı. Bütün deniz
altı dünyasının tek sahibi kendisiymiş gibi gururla yol almaya başladı. Karşılaştığı
balık sürülerinden kendisine hayranlıkla bakan gözleri fark ediyor, daha da bir
gururlanıyordu.Uzunca bir süre ilerledi. Geriye dönüp baktığında tanıdık hiçbir şey
göremedi. Biraz kaygılanır gibi oldu ama
yoluna devam etmeye karar verdi. İlerideki kayalıklara doğru yüzdü. Yaklaştığında
kendisi gibi genç balıkların neşeyle oynadığı bir sürüyle karşılaştı.
Aralarında başında taç olan güzeller güzeli bir balık vardı. Balığın güzelliği
karşısında şaşırmıştı. Demek ki tek güzel kendisi değildi. Sürüdeki balıklar da
onu görmüştü ve hemen yanına geldiler. Başında taç olan güzel balık;
“Merhaba. Ben prenses balığı Pariyona. Ya sen kimsin?”
Kuyruğu ve solungaçları pembe şifon bir elbise gibi dalgalanan, güzel
ve güler yüzlü bu balıktan çok etkilenen Solita;
“Ben… Şeeey… Been” diyerek kekeledi. Sürüdeki bütün balıklar toplanmış
ona bakıyordu. Kendini toparladı ve cevap verdi;
“Ben de İspanyol balığı Solita.”
“Yalnız mı geldin buralara?”
Solita cesaretinden gurur duyarak cevapladı;
“Evet. Denizaltını keşfetmek için bir gezintiye çıktım.”
“Bence hata etmişsin. Bu tür keşif gezileri bizim gibi genç ve
tecrübesiz balıklar için çok tehlikeli.” Diğer balıklar da Pariyona’ya hak
verdi.
Solita kendini savundu; “Ama çok sıkılmıştım. Biraz eğlenmek istedim.”
Sürüdeki balıklardan biri; “Arkadaşların yok mu?” diye sordu.
“Var tabi ama onlar benim kadar cesur değiller. Bu yüzden de
gelmediler.”
Bir diğer balık;
“Peki ya annen baban? Onların haberi var mı bu gezintiden?”
Solita bu sorulardan bunalarak hırçınlaşmıştı. Sinirle cevap verdi;
“Hayır! Onlar beni hala bebek sanıyor. Oysa ben büyüdüm, kendimi
koruyabilirim.”
Balık sürüsü kendi aralarında Solita’nın ne kadar tehlikeli bir şey
yaptığını konuşmaya başlamıştı.
Pariyona;
“Keşke arkadaşlarından ayrılmasaydın…” diyecek oldu ama Solita
hiddetle atıldı;
“Artık onlarla arkadaşlık etmek istemiyorum. Benim dediğimi
yapmadılar. Oysaki ben onlardan hem daha güzel, hem de daha cesur ve akıllıyım.”
Balık sürüsü şaşkınlıkla bu dik başlı, İspanyol balığına bakıyordu.
Bir balık;
“Bir de sanırım hepsinden daha şımarıksın!” dedi.
Solita’nın gözlerinde şimşekler çaktı. Pariyona bir tatsızlık
çıkmasını önlemek için atıldı;
“Solita’cığım, güzel, cesur ve akıllı olmak çok hoş. Ama bana kalırsa
herkesin kendine göre bir güzelliği vardır ve güzellik arkadaşlıklarda hiç
önemli değildir. Akıl ve cesaretse doğru kullanıldıkları zaman bir işe yarar. Arkadaşlıklarda
en önemli şey sevgi ve paylaşımdır.”
Bütün balık sürüsü sevgiyle Pariyona’ya bakıyordu. Solita arkadaşlarının onu ne kadar sevdiğini
düşündü. Pariyona gerçek bir prenses gibiydi. Birden arkadaşlarının yanında
olmak istedi. Pariyona da Solita’nın gözlerindeki pişmanlığı gördü.
Pariyona;
“Haydi Solita, eminim annen baban ve arkadaşların seni merak
etmişlerdir. Bir an önce evine dön,”dedi. Solita güzel prenses balığından
etkilenmişti.
“Haklısınız, ben bir an önce dönmeliyim.”
Pariyona mutlu olmuştu;
“Tamam o zaman. Biz seni daha fazla oyalamayalım. Belki bir gün yine
karşılaşırız. Yolun açık olsun.”
Solita teşekkür ederek yanlarından ayrıldı. Biraz yüzdükten sonra
korkunç bir şey fark etti. Evlerinin yönünü kaybetmişti. Hangi yöne gitmesi
gerektiğini bilemiyordu. Panik içinde etrafına bakındı ama ona yardımcı
olabilecek hiç kimse yoktu. Denizin rengi de koyulaşmaya başlamıştı. Gece
olduğunda yolunu bulması iyice zor olacaktı. Korku içinde ne yapması
gerektiğini düşünürken, suyun yüzeyinden gelen sesleri duydu. Balıkçılar
gelmişti.
Etrafında saklanabileceği bir kayalık aradı ama göremedi. Birden
üzerinde bir ağırlık hissetti. Ağırlığı üzerinden atabilmek için çırpındı ama artık
çok geçti. Solita balıkçıların ağlarına yakalanmıştı. O an küçücük bedeni korku
ve pişmanlıkla sarsıldı. Eğer söz dinleseydi bu duruma düşmeyecekti. Solita
için her şeyin sonu gelmişti. Keşke son bir kez anne ve babasını, arkadaşlarını
görüp her şey için özür dileyebilseydi. Keşke onlara son bir kez onları ne kadar
sevdiğini söyleyebilseydi. Ancak artık biliyordu ki pişmanlıklar fayda
etmiyordu. Önemli olan daha sonra pişmanlık duyulacak şeyleri yapmamaktı. Çok
üzgündü. Kaderine razı olup ağın bir köşesine sinmişti ki yanında birini fark
etti. Bu babasının arkadaşı testere balığıydı.
Testere balığı;
“Ah yaramaz Solita! Ne işin var senin buralarda?” diye sordu.
Solita öyle utanmıştı ki cevap veremedi.
“Hepimiz seni çok merak ettik. Annen baban perişan oldu. Herkes seni
aramak için bir yana dağıldı.”
Solita yavaşça, “Çok üzgünüm…”diyebildi.
Testere balığı cevap verdi;
“Dur bakalım, önce seni şu ağlardan kurtaralım.”
Testere balığı testere gibi uzun burnuyla ağları kesmeye koyuldu. Uzun
bir uğraştan sonra Solita’yı dışarı çıkardı. Solita ağın içinde çırpınırken
biraz yaralanmıştı ama o an canının acısını duymuyordu bile. Tek düşündüğü bir
an önce anne ve babasına kavuşabilmekti. Başını kaldırdığında onlara doğru
yaklaşan bir kalabalık gördü.
Testere balığı;
“Hadi gözün aydın, bak tüm sevdiklerin seni almaya geliyor” dedi.
Solita Testere balığına çok teşekkür etti ve hızla kalabalığa doğru
yüzmeye başladı. Tüm tanıdıkları gelmişti. Önce anne ve babasına, sonra
arkadaşlarına, gelen herkese gözyaşları içinde sarıldı. Hepsinden tek tek özür
diledi. Ama en çok, kalplerini kırmasına rağmen, onu aramaya çıkmış arkadaşları
Fener balığı ve Palyaço balığından özür diledi. Bütün herkesin önünde bir daha
anne ve babasının sözünden çıkmayacağına, şımarık bir kız olmayacağına dair söz
verdi.
Hep birlikte evlerine doğru neşe içinde yola çıktılar. Eve dönüş
yolunda Prenses balığı Pariyona ve arkadaşlarıyla karşılaştılar. Solita bir
öpücük göndererek onlara teşekkür etti. Pariyona uzaktan da olsa Solita’nın
gözlerinde doğruyu keşfetmenin pırıltısını gördü. Onlar da öpücük gönderdiler
ve el sallayarak Solita’yı evine uğurladılar.
Yorumlar
Yorum Gönder